Bir otodidakt: Ardaşes Harutyunyan

Agos, 4 Eylül 2009

Yüz yıl önce Malkara’da

1873’te, Trakya’nın bir kasabası olan Malkara’da doğup, neredeyse hiç düzenli eğitim alamadan, Ermenice edebiyata yön veren sayılı isimden biri oldu Ardaşes Harutyunyan, namı diğer Malkaralı Garo.

Bir yandan babasının dükkânında ticaretin inceliklerini öğrenirken, bir yandan hummaya tutulmuş gibi okuyor, bir yandan da bir başına öğrendiği Fransızca’nın önünde açtığı yepyeni ufuklar sayesinde, dönemin çağdaş dünya edebiyatıyla, hayranlık beslediği yazarlarla tanışıyordu. Paris’te yayımlanan Mercure de France dergisini satır satır okuyor, Fransa’daki Sembolistlerin eserlerini yakından takip ediyordu.

Kendi kendini yetiştirmişti; zamanın moda tabiriyle, bir ‘otodidakt’tı. Yazdıkça ünü önce Malkara, sonra Rodosto (Tekirdağ) sınırlarını aşan, ve nihayet başkentte de tanınan bu genç adam, 1890’dan 1915’e uzanan dönemde, Ermenice basının en dikkat çekici isimlerinden biriydi. Dönemin önemli süreli yayınlarından Arevelyan Mamul (Doğu Basını), Mehyan (Tapınak), Püzantion, Masis ve Püragın’da (Kaynak) şiirleri ve yazıları basıldı. İstanbul’da, Lıkvadz Kınar (Terk Edilmiş Lir, 1902), Yergunk (Sancı, 1906) ve Nor Kınar (Yeni Lir, 1912) adlı şiir derlemeleri yayımlandı.

Eleştirmen Minas Tölölyan’a göre, Harutyunyan, dili kullanmadaki yeteneği ve eleştiri alanındaki mahir işçiliğiyle, dönemin diğer yazarlarından ayrılıyordu. ‘Sovyet-Ermeni Ansiklopedisi’ ise, ölümünden neredeyse altmış yıl sonra, eleştiri yazılarıyla dönemin düşünce dünyasını derinden etkileyen ve o dünyanın sınırlarını genişleten en önemli aydınlardan biri olduğunu kaydedecekti.


Bir otodidakt: Ardaşes Harutyunyan

Fransızca şiire duyduğu merak, Ardaşes Harutyunyan’ın yazarlığını da besliyordu. Eleştirinin salt çözümleyici bir araç olmadığını, daha ziyade bir sanatsal yaratı, ve edebi olanın bir parçası olduğunu savundu hararetle. Gördüğünü, yaşadığını, yüreğinde duyduğunu yetkinlikle tasvir ediyordu. Aşktan, hayatın acı tatlı anlarından ve doğadan bahsettiği şiirlerinde lafı dolandırmaz, hülyalı, ağdalı bir duygusallıktan uzak durur, düşüncesinin derinliğiyle okuru kendine bağlardı.

Yeğya Demircibaşyan, Kalusd Gosdantyan, Madteos Mamuryan, Şirvanzade, Levon Şant, Taniel Varujan, Diran Çırakyan (İndra) gibi, dönemin önde gelen yazar ve şairleri hakkındaki inceleme yazıları büyük bir ilgiyle takip ediliyordu.

Çağdaşı olan Hagop Oşagan’ın onun hakkında yazdıklarına ve kendi yazılarındaki göndermelere bakılırsa, Kant, Heine, Schopenhauer ve özellikle Nietzsche’den etkilendi. Byron, Spencer, Comte, France ve bilhassa, Remy de Gourmont, hayranlıkla takip ettiği yazarlardandı.

Masis gazetesi için hazırladığı bir ankette, dönemin tanınmış yazarlarına, Ermenice edebiyatın geleceğinin, bir ölçüde Ermeni gerçekliğinin dışında olan İstanbul’da mı, yoksa, Ermeni halkının doğayla iç içe yaşadığı Anadolu toprağında mı olduğunu sormuştu. Dönem, milliyetçi hissiyatın, halklara atfedilen temizlik, saflık, halis muhlislik duygularının dönemiydi ve Harutyunyan, Ermenice edebiyatın geleceğini, kozmopolit İstanbul’da değil, toprağın sesinin duyulduğu Doğu vilayetlerinde, Tarihsel Ermenistan’da görecekti şüphesiz.

Yazarlığın ve şairliğin yanı sıra, kendisi gibi edebiyatçı olan kardeşi Vahan Harutyunyan’la birlikte arıcılık da yapıyordu Malkaralı Garo. Teotig’in hazırladığı ünlü ‘Herkesin Yıllığı’ sayesinde, o günlerden, şık kıyafetleri içinde, o zorlu arıcılık uğraşının inceliklerini anlatırmış gibi yaptıkları bir fotoğraf da hatıra kalacaktı.

İlkokulu bitirememiş bu adam, 1912’de ailesiyle birlikte İstanbul’a geldikten sonra Ermeni okullarında ders vermeye başladı. Bir Fransız sigorta şirketinde memurluk da yaptı. Kırkına merdiven dayamıştı artık, kariyerinin belki de en verimli çağına giriyordu.

Şiirle, edebiyatla, arıcılıkla uğraşan, ömrü hayatında Malkara ve İstanbul dışında hiçbir yerde yaşamamış olan Ardaşes Harutyunyan, namı diğer Malkaralı Garo, 1915’te, ailesiyle birlikte, sonu olmayan sürgün yolculuğuna çıkarıldı. Bugün hâlâ, Ermeni tehcirinin, Doğu cephesinde çıkan olaylar nedeniyle, sadece savaş bölgesindeki Ermenileri kapsadığı yalanını söyleyenler, onun ve binlerce hemşerisinin Tekirdağ’dan neden sürgüne gönderildiği ve İstanbul’ın sırtlarından Anadolu yakasına geçtikten sonra İzmit’te neden öldürüldüğü sorusunun cevabını, kendilerinden başka kimseye veremezler.


Malkaralı Garo kendini anlatıyor

3 Ekim 1873’te Malkara’da doğdum, yalnız, fakir, pis ve ölü bir doğu kasabasında. Edirne vilayetinde, Rodosto’dan içeri doğru dokuz saatlik mesafede, bir tepenin kenarında, ağaçlıklı, 6 bin nüfuslu bir yerdi. Baharda gündoğumu ve sonbaharda günbatımı çok güzeldi.

Öğrenimimi çok düzensiz bir şekilde, doğduğum yerin ilkokulunda aldım, ama mezun olamadım. Okulu bıraktıktan hemen sonra, babamın dükkânında ticaret yaparak hayatımı kazanmaya başladım – hâlâ da bu işle uğraşıyorum. Hep Malkara’da yaşadım; istibdat devri boyunca, oradan dışarı neredeyse hiç çıkmadım. Yolculuk etmedim.

Edebiyatla bir amatör olarak uğraştım. Yazdım, çünkü galiba yazmadan yapamazdım. Ama yazdıklarıma güvenim yok. Lıkvadz Knar (Terk Edilmiş Lir, 1902) ve Yergunk (Sancı, 1906) adlı iki şiir kitabım var, adlarını bir çeşit tedirginlikle zikrediyorum. Uzun bir zaman, hatta yıllar yılı üzerinde çalıştığım Nor Knar (Yeni Lir) adlı eserim hazır. Bugüne kadarki en güzel eserim olacağına dair ufak bir umudum var.

Edebiyatın kazandırdıklarını, diğer bütün olası kazanımlardan daha üstün tutarım. Sadece güzelliği hissedebildiğimiz takdirde yaşamın bir ilginçliği vardır diye düşünürüm. Herhalde bütün boşlukların içinde en güzeli, güzelliğin boşluğudur. Şüphesiz, bu bir zevk meselesi. Benim hakikatim budur. Başkalarının da kendi hakikatleri olduğunu kabul ederim. Öyledir de zaten. Aksini iddia etmek, yersiz ve yararsızdır. (19 Nisan 1911)

(Teotig, Amenun Daretsuytsı [Herkesin Yıllığı], 1912)

(Fotoğraf: Ardaşes ve Vahan Harutyunyan kardeşler, Malkara’da, dönemin acar gazetecisi Aram Andonyan’a (fesli) arıcılığın inceliklerini anlatıyorlar)


Hiç yorum yok: